17 Ekim 2013 Perşembe

Mühendis Anne



Bu bloğa başlayalı tam 4 yıl olmuş ve ilk yazmaya başladığımda bunun sürekliliğini sağlamaya kararlıydım.

Yazmak bana keyif veriyor, kızım zaten mutluluk kaynağım, ikisi bir arada olunca kendimi en huzurlu ve mutlu hissettiğim yer burası oldu.

Artık daha profesyonelce yazmak, yaşama dair başka şeyleri de paylaşmak, ilgi duyduğum ve üzerinde çalıştığı girişimcilik konusunda biraz da olsa bildiklerimi paylaşmak için Mühendis Anne'yi kurguladım.

Artık yazılarıma Mühendis Anne'de devam edeceğim.

Her annenin içinde bir mühendis ruhu olduğuna inanıyorum bu yüzden Mühendis Anne tanımını kullandım

Hepinizi beklerim

Sevgiyle kalın

4 Ağustos 2013 Pazar

İŞTE YİNE PAZAR AKŞAMI


Ne çekiyoruz değil mi şu pazar günlerinden.. Özellikle de pazar akşamlarından....
Aslında derdimiz bizim pazartesi günü ile.  Hiç gelmesin istiyoruz ve sıkıntısını pazar sabahından çekmeye başlıyoruz.
Sırf pazartesi yüzünden pazar günümüzü de heba edip duruyoruz çoğu zaman.
Çok keyifli bir gün geçirsek bile içimizde bir sıkıntı bize yarını hatırlatıp duruyor bir saatin alarmi gibi...
Saatler geçtikçe ve akşam yaklaşıkça bir kasvettir bastırıyor.
Bir de sevmediğiniz bir iş, gitmek istediğiniz bir iş ortamınız varsa.... İşte bu en kötüsü.. Geçmişte bir dönem bunu yaşamıştım bu duyguyu çok iyi biliyorum.
Çok sevdiğiniz işiniz olsa bile durum değişmiyor bazen...  Hem kendimden hem de çevremdeki işini çok sevdiğini bildiğim kişilerden bunu biliyorum :)

Taş gibi yüreğinize oturuyor sıkıntı bazen. Dostlarla keyifle geçen ya da doğayla başbaşa zaman geçirdiğiniz bir haftasonu olmuşsa bu duyguyu daha yoğun yaşıyorsunuz..

Eee haliyle bırakmak istemiyorsunuz haftasonunu, hiç bitmesin istiyoruz....

Çalışan anneler için ise ayrı zor...
Pazartesi bir türlü sevilmiyor işte...

Oysa yaşamdan hızlıca bir gün daha geçip gidecek.....

Belki o gün çok güzel şeyler olacak...

Yeni şeyler öğreneceğiz belki ya da hayatımıza renk katacak yeni insanlarla tanışacağız...

Belki de uzun zamandan beri beklediğiniz haber ansızın o gün gelecek...

Kimbilir, belki de o pazartesi hayatınızda hep beklediğiniz gün olacak ....

Ne dersiniz her pazar akşamı böyle düşünmek lazım galiba :)

Mutlu Pazartesi'lere :)

29 Temmuz 2013 Pazartesi

MÜHENDİS VE ANNE GÖZÜYLE BİR GAZETE HABERİ


Çocuklara yapılan hiçbir kötülüğe asla tahammülüm yok. Özellikle cinsel istismarlık konusunda. En sinir olduğum bu konuyla ilgili basında ne zaman bir haber okusam çileden çıkarım. 

Geçenlerde bu konuyla ilgili okuduğum bir gazete haberi üzerine de aşağıdaki yazımı yazdım ve Adana Fikir Platformu'nda paylaştım. Buradan da paylaşmak istedim. 

Yazımın linki ve tam metni aşağıdaki gibidir.




MÜHENDİS GÖZÜYLE BİR GAZETE HABERİ

Biz mühendisler, özellikle bir konuyu anlatırken mümkün olduğunca sayısal veriler kullanırız. Yazarken de önemli olduğunu düşündüğümüz ve vurgulamak istediğimiz hususları maddeler halinde ve imler kullanarak yazarız. Özellikle ve özellikle dikkat çekmek istediğimiz hususları da koyulaştırır ve altını çizeriz. Okuması kolay olsun, çarpıcı olsun ve okuyanın dikkatini çeksin diye.
Geçen gün internette bir gazete sitesinde, en altta yer alan minik bir haber başlığımı dikkatimi çekti. Benim dikkatimi çekti çünkü önem verdiğim bir konuydu. Üst sıralarda futbolun, siyasetin ve hatta magazin haberlerinin büyük başlıklarda, büyük fotoğraflarla ve çarpıcı manşetlerle yer aldığı haberlerin en altında duran boyutu küçük ama içi çok büyük olan bir haberi mühendis kafası ile bir de buradan iletmek istedim. .

Haber, Türkiye’de her 4 saatte bir tecavüz olayının yaşandığı ile ilgili istatistikî verileri içeriyordu.
 Çocuk Esirgeme Kurumu Sosyal Hizmetler, Emniyet Çocuk Büroları ile adli sicil bültenleri verilerine göre; işte sayısal veriler

·       Son 20 yılda aile içinde birinci yakınları ve akrabalarının ensest istismarına uğrayan çocuk sayısı: 350-400 bin civarındadır
·       Çocuğu istismar eden kişilerin yüzde 80’i çocuğun ebeveyni ya da çocuğu yakından tanıyan kişilerdir
·       Olayı yaşayan çocukların sadece Yüzde 27’si anlatabilmektedir.
·       Ancak cinsel olarak istismar edilen çocukların yüzde 72’si, ilk etapta kimseye durumu anlatamamaktadır. Sadece yüzde 27’si, daha sonraki zamanlarda durumu biriyle paylaşabilmektedir.
·       Çocuklukta cinsel istismara maruz kalmış kişilerin yüzde 32’si yetişkinlik dönemine geldiklerinde bile bu durumu hâlâ kimseye anlatmamaktadır.
·       Türkiye, Google arama motorunda “child porn/çocuk pornosu” kelimeleriyle en çok arama yapılan ülkedir.
·       13-19 yaş grubu cinsel görüntü aramasında da dünya birincisidir.
·       Görüntü ve videoları yayınlanan çocuk sayısı 36 bini aşkındır. Bu çocukların yüzde 42’si yedi, yüzde 77’si de dokuz yaş altındadır
·       İnternette fotoğrafları yayınlanan bu çocukların sadece yüzde 1’i tesbit edilebilmektedir.
·       Sokaklarda yaşayan 50 bin çocuktan 30 bininin cinsel istismara ve tecavüze uğradığı tahmin edilmektedir.
·       Cezaevindeki suçluların yüzde 84’ü, çocukken istismar edilmektedir.
·       Son beş yılda ıslahevlerinden ve büyük cezaevlerinin sübyan koğuşlarından adliyeye yansıyan tecavüz vakalarının sayısı 250’dir.
·       Adalet Bakanlığı’nın 2011 yılı verilerine göre ise Türkiye’nin 81 ilinde de çocuklara yönelik cinsel suçlar, tecavüz ve taciz olayları yaşanmaktadır.  Sadece İstanbul’da 2011 yılında bin 486 tecavüz, 2 bin 488 çocuk istismarı, 2 bin 223 taciz davası açılmıştır.
·       Açılan davalar baz alındığında İstanbul’u tecavüz suçlarında İzmir (568), çocuk istismarında ise Ankara (1162) izlemektedir.

Umarım biraz olsun daha dikkat çekici olmuştur. 

23 Temmuz 2013 Salı

TEKNOLOJİNİN NERESİNDEYİZ


Geçenlerde kızımla aramızda geçen bir diyalog aynen şöyleydi;

Sabah erken alkan kızım evde beni buldu ve yanıma gelerek:
- Günaydın anne
- Günaydın annem
- Anne biliyor musun ben sabahtan beri hiç ıpad oynamadım, şimdi oynayabilirim!!!

( Sabah saatin 7’si ve zaten yeni uyanmışız J)


Aslında bu konuşmanın nedeni benim tablet bilgisayar veya diğer masa üstü bilgisayar kullanımını kısıtlamamdan kaynaklanıyor. Bu kullanım limitinin çok ama çok farkında olan kızımın da sabah kalkar kalkmaz ilk cümlesi buldu.

Teknolojinin sürekli hızla geliştiği bir dönemin çocuklarını teknolojiden soyutlamak mümkün değil elbette. Cep telefonları, tablet bilgisayarlar, masa üstü bilgisayarlar laptoplar derken artık her kullandığımız digital cihazlar yaşamımızın vazgeçilmezleri arasında.

Artık hemen her şeyi teknolojiyi kullanarak yapmak mümkün. Resim yapmak, kitap okumak, yazı yazmak ve diğer pek çok şey. Bunun çok güzel yanları olduğu gibi dezavantajları da var. Aslında dezavantajları siz kendinizi teknolojiye çok kaptırdığınızda görebilirsiniz. Teknolojiyi çok sevmeme rağmen  kendimi kısıtlamaya çalışıyorum ve bazı şeyleri eski yöntemlerle yapmayı seviyorum. Örneğin kitap okumak, çok net söylüyorum ki kimse beni e-kitap okumaya teşvik edemez. Ben kitabın kokusunu almalıyım, elime kağıt değmeli. İnternetten kitap alıyorum bir yıldır ama her hafta mutlaka kitapçıda zaman geçiririm.

Çocuklarımızı da bu teknolojinin hangi seviyesinde konumlandırmamız gerektiği bence önemli bir konu. Tamamen soyutlamanın yanlış olduğunu düşündüğüm kadar, onları teknolojin içine boğmamızın da yanlış olduğunu düşünüyorum. 

Benim Yaren’e getirdiğim kısıtlama da bu yüzden. Son günlerde de evde bu dengeyi kurmanın mücadelesini veriyoruz.


11 Temmuz 2013 Perşembe

OKUL BİTTİ, TATİLDE - EVDE NELER YAPIYORUZ


Yaklaşık iki hafta önce okulumuz tatile girdi ve Yaren’in Eylüle kadar evde zaman geçirme dönemi başladı. Yaz okuluna göndermeme kararı aldım çünkü evde zaman geçirmeyi özlediğini biliyorum. Annemin de varlığı ve ona bakabilmesinin verdiği rahatlıkla şuanda evde zaman geçiriyor. Evde sıkılmasın ve televizyon seyretmesin diye neler yapabilir diye de annemle konuştuk ve ona Yaren’e neler yaptırabileceğini söyledim. Ben de işten döndükten sonra birlikte dışarıda bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. 

Evde yapılabilecek en güzel aktivitelerden biri de evde işlere yardımcı olmasını sağlamak, kısacası çalıştırmak 

Şuanda tatilde yaptığımız aktiviteler;

Kahvaltı Hazırlama: Sabah kahvaltısını kendi hazırlıyor artık. Yumurtasını kırıyor, sütünü hazırlıyor içine yemek istediği kahvaltılıkları da ekliyor ve afiyetle yiyor. Ve en güzeli Yaren artık yumurta yiyor. Yumurtayı ağzına koymayan kızım bu kırma işini kendi yapması ile birlikte artık yumurta yiyor.

Çiçekleri Sulatma : Bir sulama spreyi aldım ve hergün çiçeklerin yapraklarını bununla sulama işini ona verdim. Çok keyifle yapıyor ve ben daha söylemeden her gün belirli saatte çiçekleri suluyor

Balkon Yıkama: Evet itiraf ediyorum Yaren ile balkon yıkama işine girince operasyon tam 1,5 saat sürüyor ama çok da eğleniyor. Hem bana yardım etmenin verdiği keyif ile o kadar çok mutlu oluyor ki anlatamam.

Hamur Açma: Yani ne diyeyim benim hamur açma işi ile hiç aram yoktur ama sanıyorum kızım benden çok daha becerikli olacak galiba. Bir oklava ve bir hamur parçası verdin mi keyfine yok. Geçenlerde Yörük çadırına gitmiştik. Çok seviyoruz orayı. Orda sıkma pişiren bayanlarla birlikte hamur açtı ve kendi sıkmasını kendi pişirdi ve yedi. 

Futbol ve Kalecilik: Evet belki inanmayacaksınız ama biz futbolu çok seviyoruz. Ve özellikle kaleci olmayı tercih ediyoruz. Veee evet itiraf ediyoruz biz anne - kız Beşiktaşlıyız.

Scooter:  İyi ki varsın diyeceğim ama sesi yok mu bazen tahammül sınırlarını zorluyor. Tepesinden inmediğimiz, yeri geldiğinde evin içinde bile hızla akrobasi hareketleri yaptığı yegâne şey. 

Satranç : Pek bir meraklıyız satranca, okulda satranç dersini çok sevdiğini farkettik ve eve de bir satranç takımı aldık. Zaten kendisi de alınmasını çok istedi. Ben de uzun zamandır oynamamıştım.Yaren sayesinde yeniden oynamaya başladık. Kimi bulursa onunla satrnaç oynamak istiyor. En çok da atı oynamasını seviyorum. Bir dıgıdık, iki dıgıdık, dön dıgıdık :))

Kremler ve Parfümler: Hergün kremlerimi ve parfümlerimin nerde olduğunu aramaktan yoruldum ama keyifle bunlarla oynadığı için sesimi çıkarmıyorum. Her birine bir karakter verip kendince birtakım oyunlar kuruyor. Farkettiğim nokta şu ki oyunların başkahramnaları öğretmeni, sınıf arkadaşları.

Zıp-Zıp : Boyunun uzamasına yardımcı olduğu ve hareketli olduğu için en sevdiğim şey. Haftada 3-4 kez zıplamaya gidiyoruz. Sürekli gittiğimiz bir yer var, sahibi artık Yaren'i 2 yaşından beri tanıyor. kızımı syrederken benim bile bazen zıplayasın geliyorum. Boy uzamasına ve kasların gelişimine birebir, kesinlikle tavsiye ederim.

Tabii bunların dışında evdeki oyuncakları ile de oynuyor zaman zaman. Puzzle yapmaya başlıyor ama çok çabuk sıkılıyor. Hareketli aktiviteleri daha çok seviyor.

Zaman çok çabuk geçiyor, ara ara okulunun ne zaman başlayacağını sormaya başladı. Buna çok sevindim çünkü insan sevdiği şeyleri özler. 

23 Nisan 2013 Salı

Atık Materyallerden Kostüm Tasarımı Yarışması


İtiraf ediyorum eve Yaren'in okulundan ilk davet mektubu geldiğinde, fikire çok bayılmıştım ama benim altından kalkacağım birşey değil diyerek yarışmaya katılım için bir cevap vermemiştim. 23 Nisan günü kutlamalarına özel "Atık Materyaller ile Kostüm Tasarım Yarışması" na katılım için velilere gönderilen davette, tasarlanacak bir kostüm ile yarışmaya katılabileceğimiz yazıyordu.
 
Ben tasarım ve dikim işlerinde hiç ama hiç başarılı bir tip olmamışımdır. Düğme bile dikmek benim için felaket bir şeydir. Zaten dikilen düğme de işin sonunda felaket olur :) İşte bu nedenle gelen davete cevap vermek aklımın ucundan hiç geçmedi. Ta ki okuldan arkadaşım beni telefonla arayıp, "Çiğdem, Yaren'le sizi de yazdım, kesinlikle katılıyorsun" deyinceye kadar. Arkadaşlar için boynum kıldan ince deyip tamam dedim. Hadi bir maceraya atılalım o zaman.
 
Ve hızla google, pinterest tarandı. Örnekler, tasarımlar incelendi ve destekçim Annem ile bir tasarıma karar verip çalışmalara başladık. Aslında geri kalanını Annem tamamladı dersem doğruyu söylemiş olacağım. Dediğim gibi düğmeyi bile dikemeyen bir kişi olarak bu işin altından tek başıma çıkamazdım.
 
Materyallerimiz daha çok hediye paketleri ve nalyon poşetler üzerineydi.

İşte hazırlık çalışmalarımız;


Tabii 23 Nisan geldiğinde çok ama çok heyecanlıydık. Birinci olmak gibi hiç düşüncemiz yoktu katılmak bile bizim için çok eğlenceliydi ve çok güzel bir deneyimdi. Kızım da öylesine heyecanlıydı ki anlatamam.

İşte 23 Nisan :)


Podyuma çıkmaya hazırlanırken..


Podyumdayız, çok şaşkın ve heyecanlıyız.


Sonuna geldik, katılım madalyamızı aldık ve çok yorulduk .

Çok ama çok güzel ve emek verilmiş kostümler vardı. Tek kelime ile hepsine bayıldım. Müthiş fikirler uygulanmıştı.


Son olarak tüm çoçuklarımızın 23 Nisan bayramını kutluyorum. Onlar bizim geleceğimiz.

18 Nisan 2013 Perşembe

ÇOCUKLAR İÇİN DENEYLER

Bilimi çok küçük yaşlarda çocuklara aşılamanın ve sevdirmenin gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle de çocuklarla birlikte yapabileceğiniz bilimsel deneylerle ilgili blogları ve siteleri sürekli araştırıp bulmaya ve Yaren ile yapabileceğim örnek çalışmaları bulmaya çalışıyorum.

Bizim en son yaptığımız küçük bir deney Yaren'in çok hoşuna gitmişti ve bu deneye bu aralar çok takıldık. Sürekli bunu yapmaya çalıyoruz.

Deneyimiz çok ama çok ama basit. Bir bardak sodanın içinde bir şekerin erimesini seyretmek. 

Malzemeler : 

Bir şişe soda
Birkaç adet küp şeker
Birkaç adet renkli eriyen şekerler

İnanın bu çok basit deney o kadar zevkli ki. Bu aralar evdeki maden suyu tüketimi iki katına çıkmış durumda.

İşte deney resimlerimiz.



 
Bu aralar yeni bir deneyi Yaren ile yapma planlarım var. Takip ettiğim bir sitede gördüm ve çok hoşuma gitti. bu deney ile "Yağmur Nasıl Yağar" konusunu çok güzel ve basit bir deney ile çocuklara anlatmak mümkün.

How Does it Rain? ini bulduğumda hemen yapma kararı vermiştim.


Çocuklarla yapacağınız deney çalışmaları için inceleyeceğiniz çok güzel örnekler ve siteler de aşağıda;


Bunlardan Sifigu Fizik - Bilimin Eğlenceli Yüzü ; Çukurova bölgesinde fiziğe ve bilime olan ilgiyi arttırma ve öğrencileri bilimin eğlenceli yüzüyle tanıştırma amaçlı kurulmuş olan ve kendini bilime adamaış olan bir grup. Sihirbaz Fizikçiler Grubu ( Sifigu) çocuklara bilimi sevdirmek için çok güzel etkinliklerde bulunuyorlar. Çukurova Üniversitesinin ve bazı sponsorların desteği ile yaklaşık 4 yıldır yaptıkları  etkinliklerde okullarda öğrencilere fiziği sevdirmeye çalışıyorlar. Çok da başarılılar kendilerini buradan da tebrik ediyorum.







Ve Çim Adam Çalışmamız..

İtiraf ediyorum bu tamamen Yaren'in fikri. Annem beni aradığında Yaren'in bir çim adam aldırdığını söyledi. O kadar markete gidiyorum ama bu çim adamları hiç farketmemiştim. Ama kızım farketmiş. Okulda öğrenmiş olduğu bilgi ile markette gördüklerini hemen farketmiş ve bir çim adam almak istemiş.

Eve ilk getirdiğimizde hemen sulamaya başladık. Ve sürekli bana Çim adamı sulamamız gerektiğini hatırlattı. Ben unutsam bile o unutmadı. İnanın bu Çim adam işi sorumluluk alma işini çok güzel öğretiyor çocuğa.

İşte büyüyen çimlerimizle Çim adammız :))



İlk günkü halimiz..

 
Bir Hafta sonraki halimiz...
 

21 Mart 2013 Perşembe

SÖZCÜKLERE DÖKÜLEN SEVGİ


İnsan sevdiklerinden çok güzel sözler duyabilir, sevildiğini ve özlendiğini anlayabilir. Ama inanın ki kendi evladından duyacağı sevgi sözcükleri bunların en güzel olanıdır.

Bunu ilk kez bir sene önce yaşamıştım. Sabah bir telaşla Yaren’i hazırlarken bana o kadar derin ve anlamlı bakmıştı ki, bir an yaptığım şeyi bırakıp ;
“Ne oldu anneciğim, bana neden öyle baktın dedim?” 
 Bana “Seni çok seviyorum Anne “ demişti.
O an hissettiklerimi anlatmam mümkün değil. Hiçkimse bana bu kadar güzel ve anlamlı “Seni Seviyorum” dememiştir. 

Ondan sonrasında Yaren hep sık sık “Seni seviyorum” ve “Seni çok özledim” cümlelerini kullandı ve kullanıyor da.
Bugün akşam evde birlikte boyama yaparken; 
"resim yapma sırası sende, sen yap" dedi.
“Ben de o zaman buraya bir Yaren çiziyorum “ dedim.
Yaren: "Sen kendini de çiz" dedi.
Resim yaptığımız alan küçüktü, "buraya ben sığmayabilirim" dedim.

“Olmaz” dedi kızım;” Sen kendini de çiz, çünkü sen benim hayatımdaki tek şeysin “

SEN BENİM HAYATIMDAKİ TEK ŞEYSİN..
 
Ne desem bilmiyorum, o an ona öylesine sıkı sarılmışım ki, "anne sıkıştım" dedi.:)
 
 
Not: Gördüğünüz gibi resmim de hiç iyi değildir. Bu konudaki kabiliyetim yok denecek kadar azdır.:)

21 Ocak 2013 Pazartesi

TÜB BEBEK..


Tüp bebek konusu, çocuk sahibi olmak isteyen ancak birtakım nedenlerden dolayı olamayanlar için çok hassas bir konu. Bu sürecin zorluklarını ve önemini sadece yaşayanlar bilir. Ben de bu yöntemle çocuk sahibi olan birisi olarak bunu çok iyi biliyorum.
 
Geçenlerde annemin bir arkadaşı bu konu için beni aradığında yeniden bu süreçle ilgili anılarıma geri döndüm. Annemin arkadaşı kendi kızının çocuk sahibi olması ile ilgili olarak yaşadıklarını anlattı ve benim doktorumun ismini istedi. Daha önce yapılan denemeler olumlu sonuçlanmamıştı ve yeniden bir tüp bebek tedavisine başlamak için yeni bir doktor arayışına girmişlerdi. Sesindeki heyecanı ve endişeyi o kadar iyi anlıyordum ki.  Annem de bu süreçte benimle birlikte ne kadar da yıpranmıştı çok iyi hatırlıyorum.
 
Telefonla görüşürken onlara kendi yaşadığım süreç ile ilgili bilgi verdim ve deneyimleri paylaştım. Bu süreçlerde inanın deneyim paylaşımı insana çok iyi geliyor. 
 
Şimdi yeniden düşünüyorum da ne kadar zor ve emek isteyen bir süreç olduğunu tekrar hatırlıyorum.
Tedavi süreçlerinde yaşadığınız tüm sıkıntılar, endişeler ve zor bekleyişler.... Bunu ancak yaşayanlar bilir.
 
Bu nedenle burada bu süreçle ilgili yaşadığım deneyimler doğrultusunda bazı önerilerimi paylaşmak istedim. Umarım bu önerilerim tüp bebek tedavisi gören ya da görecek olan anne adaylarına bir nebze de olsa destek olur.

DOKTOR SEÇİMİ
Tedavinin önemli bir boyutu doktorunuz. Ben daha çok teknik bilgi ve altyapıdan ziyade doktorunuza olan güvenin ve onun yanında kendinizi iyi hissetmenizle ilgili birşeyler söylemek istiyorum. Yaklaşık 5 yıl süren tedavi süreçlerimde birkaç kez doktor değiştirmek zorunda kaldım. Hepsi de kendi alanlarında uzman kişilerdi. Tüp bebek tedavisinde doktorunuzun bu konuda uzman bir kişi olması ve sahip olduğu merkezin ya da çalıştığı hastanenin altyapı imkanları çok önemli. Ama bir o kadar da önemli olan birşey var ki, doktorunuzun yanında kendinizi nasıl hissettiğiniz. Çünkü tedavide ve eğer olumlu sonuçlanırsa doğuma kadar olan tüm süreçte sizin yanınızda olacak kişiye güven duymanız çok ama çok önemli. Benim son doktorum da kendimi yanında son derece rahat ve güvende hissettiğim biriydi. Bana tüm aşamalarda destek ve bilgi verdi. Her aşamada bilgi sahibi oldum.
KADER - ŞANS
Bana tüp bebek ile ilgili soru soranlara hep şunu söylüyorum. İşin %50'si doktorunuzun teknik bilgisi ve iyi bir tedavi süreci diğer %50'si ise kaderdir. ( isterseniz şans da diyebilirsiniz ama ben kader diyorum her zaman). Bu süreçte inanmak ve istemek, güzel şeyler düşünmek çok önemli ama kaderinizde de birşeyler yazılı. Olumsuzluklarla karşılaştığınızda aslında bunlara güzel şeylerin başlangıcı olarak bakmanız ve yolunuza devam etmeniz çok önemli.
 
PSİKOLOJİK DESTEK.
Biliyorum, dışarıdan her ne kadar size sakin ol, stres yapma, işi akışına bırak deseler de elinizde değil. Tedavi sürecinde sürekli endişe içindesiniz. Aklınızdan binbir düşünceler ve olasılıklar geçiyor. Olumsuz sonuçlanan her tedavi sonucunda yıkılıyorsunuz ve günlerce ağlıyorsunuz. Biliyorum çünkü ben de yaşadım. Yine de ben de bu süreçte daha az stres yapmanız gerektiğini söyleyeceğim. Ben diğer tedavilerimden farklı olarak Yaren'in doğduğu son tedavi sürecinde bazı şeyleri akışına bırakmıştım.  İçimden bu son deneyişim demiştim. Eğer bu da olumsuz olursa bir daha denemeyeceğim demiştim ve bir evlatlık edinme işini de ciddi ciddi düşünmeye başlamıştım. Bir karar vermiştim ve işi akışına bırakmıştım. Ayrıca tedavi gördüğüm tüp bebek merkezinin psikoloğu ile de birkaç görüşmem olmuştu. Bana çok iyi gelmişti. Benim yaşlarda olan psikolog bayanla çok güzel sohbetlerimiz olmuştu. Sizin de tedavi olduğunuz yerde böyle olanaklar varsa mutlaka değerlendirin.
 
TEDAVİ SÜRECİNDE ÇALIŞMAK : İşini çok seven ve çalışmaya düşkün birisi olarak son tedavi sürecimde radikal bir kararla işe ara verme kararını almıştım. İkisini bir arada yürütmek istemedim. Diğer tedavilerimde böyle yapmıştım ama bu sefer çalışmak istemedim. Şanslıydım ki iş yerim bu konuda bana destek verdi ve tedavi süreci sonlanana kadar ara vermemi sonrasında yeniden işe dönebileceğimi söyledi. Öyle de yaptım. Bu tabii ki benim düşüncem ama böylesinin daha iyi olduğunu düşünüyorum. Dediğim gibi bu sadece benim düşüncem. Çalışmadığım dönemde tedavi için daha rahat oldum, ilaçların yan etkilerini evimde daha rahat atlattım vb. Şimdi düşünüyorum da hayatımda verdiğim en doğru kararlardan bir tanesiydi. Benim için o an en doğru bir karardı. Ama dediğim gibi herkesin şartları farklı olabilir farklı kararlar verebilirsiniz. Sizlerin doğruları daha farklı olabilir.
 
MANEVİ DESTEK : Tüp bebek tedavisinde yanınızda size destek verecek olan kişiler çok önemli. Aileniz ve arkadaşlarınız sizin en önemli destekçileriniz olacaktır, onların desteklerini yanınıza alın. Bazen yalnız kalmak isteyeceğiniz zamanlar da olacaktır öyle durumlarda da mutlaka yalnız kalın. Bu iyi gelecektir.
 
Son olarak tüp bebek tedavisi görenelere söyleyebileceğim; lütfen hep umutla bakın ve sonuç ne olursa olun hep umutlu olun. Olumsuzluklar olduğunda bu olumsuzlukların başka güzel şeylerin başlangıcı olabileceğini unutmayın.
 
 

Bunlar da İlginizi Çekebilir:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...