22 Aralık 2011 Perşembe

ETKİNLİKLERE DEVAM

İtiraf edeyim yeni oyunlar keşfetmede pek yaratıcı değilim. Elimden geldiğince bu konudaki örnekleri takip etmeye çalışıyorum. Yaren de sürekli "Anne ne oynayalım" dediği için bazen kendimi bir oyun yaratma strestine de soktuğumu itiraf ediyorum.

Özellikle Yaren'in yapıştırma işlerini çok sevdiğini farkettim ve bunun üzerine eğildim biraz. Küçük küçük minik şekillerde kesilmiş kağıtlar bulduk. Bir yapıştırıcı bir de kağıt derken epey ilgisini çeken bir etkinlik oldu. İşin garip tarafı bunu yaparken epey dikkatini vererek yaptığını farkettim.



Vee oyun hamurlarımızı da ihmal etmiyoruz bazen. Fakat bu aralar oyundan ziyade hamurun kokusuna takıldığını farkettim. Çok güzel koktuğunu söyleyerek sürekli hamurları koklamaya başladı. Ne yapmam gerektiğine karar veremedim doğrusu.

KİTAP DÜNYAMIZ

Kendimi bildim bileli kitaplarla aram çok iyi oldu. İlk okuduğum roman ise John Steinbeck'in "Fareler ve İnsanlar" kitabı idi. O kadar etkilenmiştim ki belki de beni bir kitap tutkunu yapan bu roman oldu. Sonrasında da hep bildim bileli kitapçıların içinde oldum. Halen bile saatlerce sıkılmadan zaman geçireceğim tek mekandır diyebilirim. Kendime kıyafet bakarken bile bu kadar zaman asla harcamam.

En büyük isteğim çocuğumun da bir kitap tutkunu olması idi. Bunun için elimden gelen herşeyi de yapıyorum ve kızımın da bir kitap tutkunu olmasını istiyorum. Şu an çok seviyor kitap okumayı. Her akşam birlikte okuyoruz, bazen de kendi kendine dinlediklerini tekrarlayarak ve sayfalarını çevirerek kitap okumaya çalışıyor.

Haftasonları dışarıya çıktığımızda ise mutlaka bir kitapçıya uğruyoruz. Geçenlerde daha ben yönlendirmeden  "Anne ben kitapçıya gitmek istiyorum dedi" bayıldım buna ve çoook sevindim.

Umarım hep böyle devam eder.



15 Aralık 2011 Perşembe

YENİDEN

Eveeet çok uzun zaman oldu biliyorum. Biraz tembellik yaptım bu konuda ve uzun bir süre birşey yazmadım yarenimin günlüğüne.

Tabbi günlerimiz hızla aktı ve geçiyor. Vee 3.yılımızı da 11  Aralık tarihinde doldurduk. Biraz telaş bir ihmal derken kızım için yazdığım doğumgünü mektubumu buraya aktarmayı atladım. Doğumgünümüz yani 11 Aralık pazar sabah erkenden kalkıp içimden geçenleri facebook sayfamdan arkadaşlarımla paylaştım.

İşte o gün içimden gelenler ve doğumgünü mektubum

Ben nasıl bir anneyim bilmiyorum

Fakat şu kesin ki mükemmel anne tanımına hiç inanmıyorum, mükemmel çocuk tanımına inanmadığım gibi

Yüreği sevgi dolu, bilinçli ve eğitime önem veren anne ve baba kavramı benim için daha çok geçerli.

Böyle bir anne ve/veya babanın yetiştireceği çocuğun da sevgi dolu ve özgüveni yüksek bir çocuk olacağına inanıyorum.

Eskiden özellikle kadınlar için "her kadın bebek sahibi olunca annelik duygusu ve sevgisi içine yerleşir, anneliği her durumda becerebilir" denirdi. Fakat gerek basından gerekse çevremden, anne ve babaların çocuklara yaptığı acımasızlıkları ve cahillikleri gördükçe buna da hiç inanmıyorum artık

“Yüreği sevgi dolu olmayanlar anne ve baba olmasın” sözümü buradan yine tekrarlamak isterim.

Bugün kızımın Yaren’imin doğum günü, tam 3 yaşında

Klasik bir söz olacak belki ama duygularımı anlatacak bir cümle kuramıyorum. Tek diyebileceğim “Beyaz gülüm iyi ki doğurmuşum seni”

Her şey senin için ve seni çok seviyorum. Umarım daha nice mutlu seneleri birlikte sevgiyle ve sevdiklerimizle beraber geçiririz.

Doğum günün kutlu olsun meleğim.

Veeee canım oğlum, Eren’im. Eğer yaşasaydın, bugün sen de 3 yaşında olacaktın. Unutma ki sen benim kalbimde büyüyorsun.

Söyleyebileceğim tek şey, seni çok seviyorum ve çok özledim. Biliyorum ki sen en güzel yerdesin, tek tesellim bu.


Çiğdem

Not: Doğumgünü fotoğraflarımız henüz elime geçmedi. Tümü kızkardeşimde. Onun da cumartesi nişanı var diye epey telaşlı. Sanıyorum hatırlatma yapmam gerek :)

22 Eylül 2011 Perşembe

DİYOLAGLARIMIZ

Sanıyorum bu 2,5 - 3 yaş döneminin en güzel yanı da çocuğunuzla geçen diyaloglarınız.

Bazen o kadar güzel cümleler kuruyorlar ya da sözcükler telaffuz ediyorlar ki, dünyanın tüm zorlukları ve çirkinlikleri birden yok oluyor. Yüzünüzde kocaman bir gülümseme ile çocuğunuza sarılıp, mutluluğun en güzel anlarını yaşıyorsunuz.

Yaren'imin de son günlerde söylediği bazı kelimeler ve kurduğu cümleler de aynen bu cinsten

İşte bazı diyaloglarımız:

Parkta oynarken, bir arkadaşın bisikletini almaya çalışırken

Yaren: Anne ben bisikleti istiyorum

Anne: Peki arkadaşından izin aldın mı annecim

Yaren: Evet aldım

Anne: Ama ben hiç duymadım, aldın mı gerçekten

Yaren: Evet aldım

Anne: Emin misin?

Yaren: Evet, çok iyiyim.


Baba ile evde otobüs oyunu oynarken. Baba koltukta oturup, otobüs rolünü oynuyor. Ayağı kapı olarak çalışıyor. Yaren ise bir yolcu olarak otobüse iniyor ve biniyor. Kızım her bindiğinde şoför görevini de üstlenen baba, para vermesini istiyor. Parayı verdikten sonra ise soruyor;

Baba: Ne kadar para verdin kızım

Yaren : Çok buçuk para



Anne balkonda çamaşır sererken

Yaren: Anneeeeeeee, nerdesin nereye kayboldun

Anne : ???????, buradayım annecim balkondayım

Yaren: Napıyorsun balkonda

Anne: Çamaşır seriyorum

Yaren: Çamaşır ne yapar anne?

Anne : ???????

18 Eylül 2011 Pazar

KEŞKE BEN SENİN YERİNE HASTA OLSAYDIM

Ben veya kardeşlerim hastalandığımızda annem hep "keşke sizin yerinize ben hasta olsaydım der". Annem hep böyle söylediğinde "saçamalama anne, sadistleşme" derdik. Ama şimdi onu o kadar çok iyi anlıyorum ki. Yaren'im yaklaşık 10 gündür hasta. Önce kulak ağrımız başladı. Ve bunu bize söyleyen de kendi oldu. Kulağım ağrıyor demesi ve hiçbir şekilde dokundurtmaması ile birlikte hemen doktoromuza koştuk. Sağ kulağında hafif bir enfeksiyon başlangıcı vardı. Ağrı kesici ve antibiyotik ile tedavimize başladık. 1 hafta süren tedavi sürecinden sonra da kontrole gittiğimizde doktorumuz bize sevindirici haberi verdi. Herhnngi birşey yoktu ve ilaçları bırakabilirdik.

Ancak iki gün sonra bu sefer de kusmalarımız başladı ve ne olduğunu anlayamadık. O hareketli kzıım birden sessiz biri oldu. Başını ise ilk bulduğu yastığa ya da mindere koymaya başladı. Doktorumuzu yine aradık bu sefer de bulantı ilacı verdi, bir süre kullanmamızı eğer geçmezse kendisine getirmemizi istedi. Onu da 3 gün kullandık ve sonunda bunu da atlattık. Fakat bu sefer de en kötüsü başladı. Yaren bir türlü çişini yapmak istemiyor ve ağrıyor diye ağlamaya başlıyordu. 2 gündür bu şekildeyiz. Doktor, idrar tahlili istedi ama yaptırabilene aşk olsun.

Yaren'in doktor ve hastane antipatisi çok kuvvetli olduğu için bunu yapmamız mümkün olmadı. Hastanenin verniş olduğu ne idrar tahlili kabına çişini yaptı ne de poşet sondayı takmamıza izin verdi. Baktık ki olmayacak doktorumuz durumu anlatık ve onun önerisi ile antibiyotik ve ağrı kesici tedavisine başladık.

Bugün de yine çok sızlandı ve çişini öğlene kadar yapmadı. Gözümün önünde "anneeee" diyerek ağlamasına ve kıvranmasına hiç dayanamıyorum.

Ve keşke onun yerine ben hasta olsaydım diyorum.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

DENİZ, GÜNEŞ, BOWLİNG VEEEE TATİLİMİZ

Kocaman bir dört yıl sonra bir tatil yapmak çok iyi geldi. O kadar çok ihtiyacımız vardı ki. Geçen sene sadece 2 gün yapabilmiştik. Bir önceki sene Yaren çok küçük olduğu için denize gitmeye cesaretimiz olmamıştı. ( Aslında yanlış yapmışız galiba) Daha önceki sene yeni bebekti ve erken doğduğu için doktorumuz izin vermemişti. Hamileliğim sırsında ise maalesef yine bir yerlere gidememiştik.  İlk defa geçen hafta kızımızla birlikte  5 gün tatil yapma imkânı yakalayabildik. Aslında itiraf etmeliyim, benim için tatil demek bir mekana sıkışıp kalmak demek değildir. Ben daha çok gezmeyi severim. Farklı mekânları görmeyi daha çok tercih ederim. 

Tatilde Yaren  mutluluğunun doruklarındaydı. Sudan hiç çıkmadı. Deniz biraz taşlıklı olduğu için pek tercih etmedi maalesef. Ben daha çok denize girmesini istiyordum ama olmadı. Yaren hep havuzdaydı ve bu nedenle hep elim yüreğimdeydi . Ya havuzdan mikrop kaparsa diye çok endişelendim ama neyse ki sorunsuz atlattık.




Arasıra özellikle yemek saatlerinde ağlama ve inatlaşma krizlerimiz oldu ama genel anlamda kızım bizi hiç üzmedi.




Tatilde bowling oynamaya takıldık en çok. Oynayanları seyretmeyi çok istedi. Şişelerin her devrildiğinde Goooooooool diye bağırdı. Eve döndüğümüzde de bu oyun merakı devam etti. Daha önce aldığım fakat hiç ilgi duymadığı mini bowling seti ile heyecanlı bir şekilde oynamaya devam ediyor.




Yüzmeyi de hemen hemen çözdük gibi oldu. Kollukları ile tek başına yüzmeyi de becerdi.




Döndükten sonra biraz da evde tatil yaptık kızımla. Evde birlikte aktivite yapma imkânımız oldu. Kızımla evde doyasıya vakit geçirmeyi de özlemişim.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

MÜZİKOLAJ

Bir süre önce aldığım Onur EROL'un Müzikolaj kitabını daha yeni okuma fırsatım oldu. Henüz okumam devam ediyor. Müzikle ilgili teknik bir kitap aslında. Ben hayatımda hep sadece iyi bir dinleyici olmuşumdur. Hiçbirzaman bir şarkıyı ezberleyebilmek gibi bir yeteneğim de olmadı maalesef. Maalesef diyorum ki çünkü hep sevdiğim bir şarkıyı sonuna kadar tam sözleri ile söylemek isterdim.

Yaren'in mzükle arası ise çok iyi ve ezberi de mükemmel. umarım bu hep böyle devam eder. Arabada ve evde mzüsik dinlemeyi ve dans etmeyi çok seviyor. Özellikle arabada müzik dinlerken elleri ritm tuutuğunu görüyorum. Şu arala arabada dinlediğimiz tek albüm ise ( belki inanmayacaksınız ama) Fatih ERKOÇ'un Seher Yeli albümü. Ben bu albümü çok severek aldım ve bıkmadan dinliyorum. ( herkese tavsiye ederim) Kızıma da geçti bu sevgi sanırım. Bıkmadan bu albümü dinliyor ve söyleyerek eşlik ediyor. Umarım türkü sevgisi de hep devam eder. Kısacası da Yaren'n müzik kulağının çok iyi olduğunu düşünüyorum.

Müzikolaj kitabının içinde bir müzik CD'si vardı. Dün ilk defa kızımla birlikte bu CD'yi dinleme imkanı bulduk. Çoook güzel şarkılar var. Herkese tavsiye ederim.

Bu CD'yi dinlerken de müthiş birşey oldu. Bunu özellikle söylemek istiyorum. Beraber dans ederken ayağım kaydı ve ben düştüm. Kızım ise hemen yanıma gelip bana " iyimisin anne" diye sordu. O ana acımı unutup kızıma sarıldım. Müthiş bir duyguydu.

7 Temmuz 2011 Perşembe

GÜLE GÜLE KUZUCUK

İnsanın 30’undan sonra bir dost kazanması çok zor oluyor. Bir de evlendikten sonra.

Aslı ile böyle bir dönem tanıştım. Benden 5 yaş küçük olmasına, ben evli ve de bir anne olup, onun bekâr olmasına rağmen kafalar o kadar uydu ki.


Çok kısa sürede dert ortağım, zayıflama yoldaşım, iş arkadaşım oldu. Yani anlayacağınız 30’undan sonra bir dostum oldu.

Benim kaderimde, sevdiklerimle ve dostlarımla zamanın bir kesitinde yollarımız mutlaka ayrılır. Gönüller hep aynıdır ama ya memleket değiştirirler ya da ülke.

İşte Aslı da gidiyor. Kader değişmedi yani. Yuva kuruyor canım dostum ama başka bir şehirde. Dualarım kabul olmadı, Adana’da kalır inşallah demiştim ama olmadı.

Sabahları birlikte işe giderken kızım yaren ona “bye bye kuzucuk” diyor. Bunu ona kendisi öğretti zaten, “Kuzucuk” kelimesi Aslı’dan kızıma yadigâr.

İstanbul’da, Niğde'de, Almanya’da ve başka şehirlerde dostlarım var. Gönüller bir olunca mesafeler önemli değil denir ya olmuyor maalesef. Mesafeler yapacağını yapıyor. Canın çektiğinde bir araya gelip bir kahve içmeye gidemiyorsun. Oturup dertleşmek ya da birlikte sinemaya gitmek de olmuyor. Hep bir şeyler eksik kalıyor.

Aslı, umarım herşey gönlüne göre olur. İstanbul’a giden bir daha zor dönüyor.


Senin için de en hayırlısı neyse o olsun.

GÜLE GÜLE KUZUCUK.


22 Haziran 2011 Çarşamba

SULUBOYA ÇALIŞMALARIMIZ

Resim çalışmalarına ilk olarak pastel boyalarla başlamıştık. Daha önce de buradan  iletmiştim, Yaren'in resim ile haşır neşir oluşu çok kısa sürüyor diye.

Geçen haftalarda da sulu boya çalışmasına geçtik kızımla. Ne kadar uzun zaman olmuş ben de suluboyaya elimi sürmeyeli. Çok hoşuna gittiğini söylemek istiyorum önce. Zaten bir aktivetinin içinde sulu birşeyler varsa Yaren için herşey mükemmel demektir.

İlk önce ben gösterdim nasıl yapıldığını ve geri çekildim. Önceleri tabii epey farklı yaptı. Yani önce boya sonra su ve daha sonra kağıt sıralaması ile gitti. Dayanamadım müdahale ettim, zonra düzelttik işi. Ara sıra elleri ile de suluboya yapıyor ama olsun seslenmiyorum.

Biliyorum ki ne kadar az müdahale o kadar yaratıcılık.

Haftaiçi yapma imkanı olmuyor ama haftasonu daha kolay uğraşabiliyoruz.

İşte suluboya çalışmalarımız ......




5 Haziran 2011 Pazar

Neler Yapıyoruz

Yaren'imizle hayat son sürat devam ediyor.

Zamanın ne kadar hızla akıp geçtiğine ancak eski fotoğraflara göz atttığım zaman anlayabiliyorum. Benim minicik bebeğim o kadar da büyümüş ki:)

Artık sorular soruyor sürekli, "Bu nedir ?" "Ne yapar ?" Sürekli tüm söylenenleri tekrar ediyor. Hiç ara vermeden sürekli bir şeyler anlatıyor ve söylüyor. Yaren çok hareketli bir çocuk, ben onun bu hızına ve hareketliliğine bazen yetişemiyorum.

Oyun tercihlerimiz daha çok hareket isteyen, zıplatan, koşan oyunlar. Öyle oturup da resim yapayım, puzzle yapayım diye birşey yok. Bu tür aktivitelerimiz sadece 2-3 dakika sürüyor. Daha önce canım sıkılıyordu neden bunlara çok ilgi duymuyor diye ama artık ben de kızımı daha iyi tanıdım galiba. Yaren demek hareket demek, bu kadar basit.

Daha sabah "Meraklı Minik" dergisini inceledik, sayfalarına beraber göz gezdirdik. Önce epey bir ilgilendi ama daha sonra derginin bir ekini yere koyup üzerinden zıplama oyununa geçti. Beni de çağırdı bu oyuna ve epey bir süre kağıdın üstünden atlama oyunu oynadık.

Bir süre önce sulu boya takımı almıştım eve ve ilk çalışmalara başladık. Önce tam adapte olamadı, suyla oynamayı, fırça ile etrafa su sıçratmasını daha çok tercih etti. Daha sonra ben biraz müdahele ettim ve bir şekilde kağıda birşeyler çizmeye başladı. Ama yine de resim yapmaya başladıktan birkaç dakika sonra yine su ile oyun oynamayı tercih ediyor.


Bu aralar park sevdamız daha çok arttı. Çevremizde bulunan tüm parkalara uğruyoruz. Burgerking'in bahçesindeki parkı es kaza geçersek kıyamet kopuyor. Bir de Özsüt hayranıyız. Evimiz yakınlarında bulunan Özsüt'ün bahçesindeki minipark onu o kadar çok mutlu ediyor ki anlatamam. Aslında orası bize de iyi geliyor, Yaren oynarken biz de hem onu seyredip hem de rahatlıkla çayımızı içebiliyoruz.

Parkta oyun oynarken etrafta çocuklar olmasını da çok istiyor. Eğer bulunduğu yerde kimse yoksa biraz çılgınlıklar yapmaya başlayıp bizi pek takmıyor. Ama eğer bir çocuk bile gelse, kızım o kadar çok güzel oynuyor ki.

Zaman geçiyor, kızım büyüyor ben de onunla çocuklaşıyorum. Az önce evcilik oynadık. O kadar uzun zaman olmuş ki evcilik oynamayalı.

28 Nisan 2011 Perşembe

Tavsiye Edebileceğim Kitaplar

Epeydir aklımda okuduğum kitapları burada paylaşmak vardı.

İşte tavsiye edebileceğim kitaplar;


TUBİTAK yayınlarını seviyorum, çizgiler, ifadeler çok farklı.Yaren'in bir dönem yoğun yaşadığı korku süreci için alıp okumuştum bu kitabı.



Çok beğendim bir kitap. İşte Yaren tam da bunu yapıyor, demek ki tüm bunlar normalmiş deyip, endişelerimden kurtaran bir kitap. Çok güzel çözüm önerileri de var. Şiddetle tavsiye ederim.




Sanatsal gelişim açısından çok şey öğrendim diyebilirim. En önemlisi de resim yaparken özgür olması gerektiği, boyama kitaplarını önüne koymanın çok yanlış olduğunu öğrendim. Şimdi kalemleri ve büyük resim defterlerini ya da renkli kartonları önüne koyup sadece onu seyrediyorum. Bu kitabı da kesinlikle öneriyorum.


Veee şuanda elimde okuduğum henüz biteremediğim bir kitap, diğer kitabın devam serisi. Bunu da okumalısınız derim.

Büyümek

Kızımın büyüyüşüne an be an tanık olmak çok farklı bir duygu. Artık cümleler kurabiliyor, şarkı söyleyebiliyor.

Ehh, sinirlendiği zamanlar da oluyor tabii, onu da sakinlikle atlatmaya çalışıyoruz.

En favori oyunumuz top oynamak, traplende zıplamak, evde ise koltuklarda ve yataklarda zıplamak, oyuncak market arabası ile evin içinde alışveriş oyunu oynamak.

Montessori grubumuzdan öğrendiğim ve paylaştığımız aktivitileri de zaman zaman yapıyoruz ama bunlar kısa süreli oluyor. Çok ısrarcı olmuyorum, top oynamak ise istediği bıkana kadar evde ya da dışarda top oynuyoruz.

 Her çocuk kendine göre o kadar farklı ki bunu çok net anladım artık. Siz istediğiniz kadar kendinizi bilgilerle donatın, oyunlar öğrenin ve öğretmeye çalışın, aktivitiler kurgulayın, ama istekler değişebiliyor.





En güzel hali, banyo sonrası :)

5 Nisan 2011 Salı

Aile İçi İletişim Seminerleri " Çocuk Olmak ve Pozitif Disiplin"

Montessori grubu ile tanışmamın ardından tanıdım sevgili Irazı’ı. Bloğunu yakından takip ediyordum. İstanbul’da ve başka şehirlerde verdiği “Aile İçi İletişim Seminerlerini” ilgiyle izliyor ve Adana’da olmam nedeni ile de bu seminerlere katılamadığım için üzülüyordum.

Ama Sevgili Sedef Uncu AKI’nın da girişimiyle, Iraz Ayşegül TOROS, 03 Nisan Pazar Günü Adana’da da bir seminer verdi. Çok güzel ve çok verimli bir seminer oldu.

Seminere katkı sağlayan herkese çok teşekkür ediyorum.

Elimden geldiğince notlar almaya çalıştım. Seminer Annem ile birlikte gittim. Ona sadece gelmek ister misin diye sordum, o da çok istekli bir şekilde “Tabii gelmek isterim dedi”

Seminerin tek anneannesi ve en yaşı ilerde olanı idi annem. Canım annemi çok seviyorum. Üç çocuk yetiştirdikten sonra bile istekle bu seminere gelip, Yaren’le ilgili daha iyi ne yapabilirim çabasında ve merakındaydı.

İşte seminerden notlar:

Semineri’n ana teması “Çocuk Olmak ve Pozitif Disiplin” idi.

Çocuğunuzla ilişkinizde sınır koymakla ilgili bir belirsizlik ve kararsızlık mı yaşıyorsunuz?

Ne zaman “hayır” diyeceğinizle ilgili aklınız karışıyor mu?

Çocuğunuz söz konusu olduğunda kural koymakla ilgili sorunlar yaşıyor musunuz?

Sevgili Iraz, tüm bu soruların cevabını aktardı bize

• Evde mutlaka kurallarımız ve sınırlarımız olmalı. Ama bu sınırlardan bu kurallardan beklentilerimiz çok önemli

• Çocuklarımızın anne ve babası olmalıyız, arkadaşı değil. Onun zaten çevresinde yaşamı boyunca pek çok arkadaşı olacak. Ama bir annesi ve bir babası var sadece. Bu bilinçle onlarla ilişki kurmalıyız.

• Anaokulu seçimi çok önemlidir. Çocuğunuz anaokuluna yazdırırken mutlaka öğretmeniyle tanışın ve sorgulayın.

• Ödül ve ceza olmamalı

• Siz onları cezalandırırsanız, onla da sizi cezalandırır.

• Pozitif Disiplinde: Seçenek sunma, Düzenli Çevre, Mantıklı sonuçlar, çocuğa odaklanmak, çocukların mutsuzluklarına zaman zaman katlanabilmek ve koşulsuzluk önemli

• Çocuklarla iletişimde net olunmalı, karmaşık cümleler kullanılmamalı

• “Beni üzme” gibi mesaj vererek onu tehdit etmemeliyiz.

• Güvenilir bir çevre yaratmalıyız

• Yanlıştan önce doğruyu göstermeli, güzellikleri ön plana çıkarmalıyız

• Çocuklarımızın yanında asla tartışmamalıyız

• Onları aşırı uyarmamalıyız, merakını bastırmamalıyız. Bırakın dokunsunlar, bırakın incelesinler

• “Hayır” kelimesini iyi test etmeliyiz. Ne kadar önemli bunu demek, sorgulamalıyız.

• Sabır, Sabır ve Sabır…. Bu çok önemli

• Çocuklar özgürce hareket etmeli, zıplamalı ve koşmalı. Onların hareketlerini engellememeliyiz

• Bedensel tüm ihtiyaçlarını karşılamalıyız.

• “Aferin” sözcüğünü çok sık kullanmamalıyız. Yoksa hep bizden bir onay beklerler.

• Süreci onaylayın, sonucu değil.

• Heyecanlarını hep paylaşın

• Çocuk ceza ile öğrenmez. Ceza bir korku sürecidir. Her ceza kişiliği alçaltır.

• Çocukların hızına saygı duymalıyız. Müdahale etmemeliyiz.

• Konuşurken ve oynarken onların hizasında olmalıyız.


Alabildiğim kısa notlar bunlardı.

Sevgili Iraz’a ve bu seminer için tüm emeği geçenlere tekrar teşekkür ederim.

31 Mart 2011 Perşembe

2011 Şubat - Mart Z Raporu

Uzun bir süre oldu yazmayalı. Blogspotların kapatılması ve yoğunluk derken bir ara verdim. Tabii öyle olunca da Şubat ve Mart ayının Z raporu da birlikte yazmak gerekti.

Yaren artık 28 aylık ve anlamlı cümleler kurmaya başladı. Bu gelişim öylesine hızla oluyor ki, sabah işe giderken bıraktığım Yaren ile akşam eve geldiğim yaren arasındaki farkı hemen anlayabiliyorum

Bu süreçte ilgimiz otobüslere kaydı ve yolda giderken tüm belediye otobüslerini pür dikkat takip ediyoruz. Gördüğümüz zaman ise Kırmızı obotüüüüüüüs, Yeşil obotüs diye başlıyoruz bağırmaya

Kendi başına, özgürce hareket etme isteklerimiz de başladı. Artık üstünü değiştirmek, ayakkabısını giydirmek biraz zorlu bir süreç aldı bizim için

Park, top havuzu ve zıp ve zıp yani trambolin favori oyun alanlarımız. Özellikle trambolinde zıplama hastasıyız ve her gün mutlaka bir 10 dk zıplıyoruz. Eğer gitmezsek kıyamet kopuyor tabii ki.

Resim yapma çalışmalarımız çok uzun soluklu olmuyor, çabuk sıkılıyor Yaren. Bir iki karalama yapıp bırakıyor ama ben yine de her gün önüne renkli kartonlar, kâğıtlar, büyük boy resim defterleri ve kalemleri önüne bırakıyor ve istediği şekilde karalama yapmasını sağlıyorum. İlk zamanlarda müdahale etmeye çalışıyordum ancak Susan Striker’in “Çocuklarda Sanat Eğitimi” başlıklı kitabını okuduktan sonra bunun yanlış bir davranış olduğunu öğrendim. Bu kitabı okumanızı mutlaka öneririm.
Montessori gurubumuzdan o kadar çok şey öğreniyorum ki. Çivili tahta ile tanışmamız bunlardan biri sadece. Sağolsun Nuran sayesinde bir çivili tahta siparişi verdik ve sorunsuz bir şekilde de elimize ulaştı. İlk önüne koyup birkaç deneme gösterdiğimde Yaren’i çok sarmadı ama bir süre sonra lastiklerle pek çok geometrik şekiller çıkarmaya başladı.

Masal okumayı çok seviyoruz ve her akşam mutlaka okuyoruz. Bir tane masal kitabı almıştım, ben okuduktan sonra kendi de tek başına kitabın sayfalarını açıp, mırıldanmaya başlıyor. Ben de bu süreçte onu yalnız bırakıp uzaktan takip diyorum. Kızım kitapları çok seviyor ve bundan çok ama çok memnunum.




28 Şubat 2011 Pazartesi

2 Yaş Sendromu

Evet Yaren 26 aylık ve şuanda 2 yaş sendromunu da tam gaz yaşıyoruz.


• Ağlama krizleri

• Olur olmadık şeylere “Beniimmmmm” diyerek sahiplenmesi ( Bir gün alt bezini değiştirirken kakalı bezine bile sarılıp “benimmm” dedi. Koptum yani)

• İnatlaşmalarımız

• Üstünü giydirirken, dışarı çıkarken, oyun oynarken hep bir ağıt ve inat davranmalarımız

• Yemek sorunlarımız

Yani her şey son sürat gidiyor….....

Bende de çok sabır yok galiba artık. 33 yaşında anne olmanın belki bir dezavantajı. Bundan bir 10 yıl önce Yaren hayatımıza girebilseydi, ben daha mı farklı olurdum, daha sabırlı mı olurdum bilemiyorum. Ama şimdi belli bir noktadan sonra her şey kopuyor bende. Yarenle inatlaştığımız zaman ve istemeden de olsa sesimi yükselttiğimde hiçbir şey düzelmiyor zaten. Her şey daha da kötüleşiyor.


Özellikle biz işten döndükten sonra ve hafta sonu bambaşka bir Yaren var sanki. Bambaşka diyorum çünkü ona bakan annem ile konuştuğumda hafta içi biz yokken kendisine böyle davranmadığını söylüyor. Yani Yaren, şuanda ne yapıyorsa bize yapıyor. Dün karşı komşum da sordu bana. Yaren’in bir huzursuzluğu mu var diye. Ağlamalarımız, bağırmalarımız ona kadar gitmiş bile. Ben de anlattım ona durumu.


Özellikle bu son on günümüz çok kötüydü. Aslında benim için kötüydü demek daha doğru. İşyerinde işlerin yoğunluğu, kalan zamanda Yaren’in sendromluk davranışları beni çok ama çok yordu.

2 yaş sendromunu her çocuk kendine göre farklılık gösterse de mutlaka bir şekilde yaşıyor biliyorum, Ama bizde durum biraz daha karışık. Yaren bir tüp bebek çocuğu. Aramıza zorlu tedavi süreçleri, uzun ve stresli bekleyişlerden sonra katıldı. Evlendikten 8 sene sonra aramıza katılan küçük bebeğimize tabii ki ilgi de aşırı oldu ve oluyor da. Aslında ben elimden geldiğimce normal davranmaya çalışıyorum ama ailemizin diğer fertleri maalesef bu şekilde davranmıyor. Hak veriyorum onlara. Zaten ben bile kendimi kaptırıyorum bu sürece.


1270 gr doğan Yaren bir aylık küvezde geçirdiği zaman sonrasında eve geldiğinde 1500 gramdı. Doktorumuz bir süre ona evde özel bir bakım ortamı sağlamamızı söylemişti. Her şey son derece sterildi. 2-3 ay Yaren’i dışarı çıkarmadığımız gibi, eve misafir de kabul etmemiştim. Tabii eve geldiği zamandan itibaren Yaren’e verilen aşırı ilgi ve sevgiyi burada anlatmam gereksiz. Şimdi Yaren 26 aylık ve kendisine verilen bu aşırı ilgiyi de biraz kullanıyor bana göre. Zaman zaman gösterdiği şımarıklıklar bu sebepten.

Geçenlerde Iraz'ın yazısını okudum. Her şeyi ne kadar da doğru anlatmış. Keşke düzenleyeceği seminere benim de katılabilme imkânım olsaydı ama Adana’da ikamet etmem ve o tarihte de şehir dışı yolculuğu benim için imkânsız. Ama Sedef Hanım ile bugün konuştuk, Irazı’ın Adana’da bir seminer vermesi için gerekli çalışmalara başlayacağız..

İnternetten sipariş verdiğim Ginny Graves’in İki yaşındaki çocuğunuz büyürken ve Üç dört yaşındaki çocuğunuz büyürken kitaplarını da dört gözle bekliyorum, hemen okuyacağım.




Ama yine son sözüm "Canım bebeğim iyi ki varsın, herşeye değersin."

9 Şubat 2011 Çarşamba

KORKMA BEN BURDAYIM

Bir süredir Yaren’de bir takım korkular başladı. Örneğin Arı’dan çok korkuyor. Aslında hiç canlı bir arı ile karşı karşıya gelmedi ama masal kitaplarından ve çizgi filmlerden bir arı gördü mü “bızzzzzzzz” diyerek kaçmaya başlıyor. Korkunun başlangıç noktasını hiç anlamadım ama hep bir şekilde ona güven aşılamaya çalışıp, aslında Arı’nın çok cici ve sevimli bir hayvan olduğunu söylüyorum. ( Ben de bu arada müthiş korkarım arı’dan)

Bir de geceleri de uyku sırasında korkmalar başladı. Bir süredir de korktuğu zaman hemen kendi yanımıza yatağımıza alıyoruz, rahat rahat uyumaya başlıyor. Aslında çok da televizyon seyrettirmiyoruz, sadece günde 2-3 saat kadar o kadar. O da sadece yaşına uygun çizgifilmler.

3 gündür de otobüslerden korkmaya başladı. Her otobüs gördüğünde kırmızı obotüs, yeşil otobüs diye bağırıyor ama otobüs arabanın yanına yaklaştığında hemen başını çeviriyor ve “korktu, korkma ben buradayım” diyor. “Korkma ben buradayım” benim sözüm. Bir şeyden korktuğunda böyle söylüyorum. Yaren bazen korktuğunda direkt bu kelimeyi söylüyor.

İnternetten bu konuyu araştırdım, 2 ve 6 yaş arasında çocuklarda birtakım figürlerden ve karanlıktan korkmalar yaşanabileceği, anne-babanın bu dönemde çocuğa güven aşılaması gerektiği yazıyordu. Eğer çocuk korkuyorsa, kendini yalnız hissetmesine izin vermemek gerekiyor. Bir olay veya durumdan korktuysa, ona bir şey olmayacağını hissettirmek, kucağa alıp okşamak,  sakinleşmediyse onunla oyun oynayarak dikkatini başka yöne çekmek en doğru yöntem.

Bir kaynakta beni asıl etkileyen bilgi ise çocuktaki korkuların yenilmesi gerektiği idi. Çünkü korkular aşırı hale gelirse çocuğun büyüme ve gelişmesini etkileyebileceği belirtiliyordu. Bu nedenle çocuğa korkularını yenmede yardımcı olmak gerekiyor. Öncelikle, mantıksız olsa da korkuların gerçek olduğunu kabul etmek gerektiği, korkacak bir şeyin olmadığını göstermenin korkuyu daha çok şiddetlendirdiği yazıyordu. Bunu okuyunca o zaman ben yanlış mı yapıyorum dedim kendime. Çünkü Yaren Arı’dan ve otobüsten korktuğunda ben ona her ikisinin de korkulacak şeyler olmadığını söylüyorum.

 
Bu konuyu daha detaylı ve daha bilimsel kaynaklardan araştırmaya karar verdim

30 Ocak 2011 Pazar

2011 Ocak Ayının Z Raporu

İşlerimin yoğunluğundan yazmaya bir süre fırsatım olmadı ama notlarımı aklımın bir köşesine de yazmayı ihmal etmedim. Montessori Grubundan Çiğdem Yalçın’ın http://www.yasasinanneyim.blogspot.com/ isimli bloğunda görmüştüm "2010'un Z raporunu" ve çok hoşuma gitmişti. Ben de 2011 de bunu aylık olarak yapmaya karar verdim.


İşte Ocak 2011’in Z Raporu

• Yaren’in belki de ilk cümlesi ve ilk üç kelimeyi yan yana getirişi bu ay oldu. Akşam Yaren’i annemden alıp eve giderken arkada oturduğu koltuktan birden bire “işte burda evimiiiiiz” dedi. Bir süre eşimle birlikte şaşkınlıktan birbirimize bakakaldık. Bu anı hiç unutmayacağım

• Arabada gezerken trafik ışılarını pür dikkat etmek bu ay da devam etti. Ama bu sefer ikili kelimelerle ve zaman kipi kullanarak. “Kırmızı yanıyooor” “şimdiii şimdiiiii” “yeşil yanacak” (kırmızı yanmaya devam ederken ve yeşil yanmasını beklerken) “Yeşil yandıııııı”

• Aktivite anlayışımız kızımla kesinlikle uyuşmuyor maalesef. Benim onunla yapmak istediğim şeyden tamamen farklı ve bağımsız oyunlar çıkarıyor. Sanıyorum bazı konularda aceleci davranıyorum. Yaren 30 haftalık doğdu ve doktorumuz bize şunu söylemişti :"Yareni yaşıtlarıyla bir değerlendirmeyin, o 2,5 ay geriden geliyor." Ben bunu maalsef sık sık unutuyorum.
• Son haftamız yağmurlu ve soğuk geçtiği için Yaren’in zamanının çoğunluğu evde geçti. Annem üşütmesinden çok korktuğu dışarıya çıkarmadı. Aslında bana kalsa bir 15 dakika bile olsa sıkıca giydirip hava almasını isterdim. Çünkü o gün dışarıya çıkıp oyun oynamadığı zaman enerjisi tavan yapıyor.

• Yaren de şuanda paylaşma duygusunun da olmadığını bu ay net öğrendim. Elindekini almaya çalışırken “benim” diyerek sıkıca kavrıyor ve kimseye vermiyor. Bakalım ne yapacağız?

• Ocak ayının favori oyunları ise hamur ile oynamak ( hamurları fırlatmak desem daha doğru olacak) , eşleştirme kartları ( Kartları ağzıyla çiğnemeye başladığında sıkıldığını anlayabilirsiniz) , renkli küçük topları yerde sıra ile dizmek ve üstlerine koşarak atlayış yapmak ( Bu oyunu bensiz oynamıyor, o gün işten geldiğimde yerde topları dizmiş beni bekliyordu.)

• Eee tabi anne de kendine bir zaman ayırsın dedi ve sevdiği bir arkadaşı ile yoga yapmaya başladı. Daha ilk seansın sonunda bu işin bana uygun olmadığını, fakat pilatese hemen yeniden başlamam gerektiğini anladım. Çünkü yoga ile sırt kaslarımın çok zayıf kaldığını, sırt ağrılarımın aslında önemsenecek kadar ciddi boyutta olduğunu ( Yaren'i taşımak çok zor artık) ve hiç esnek bir vücuda sahip olmadığımı öğrendim. Gittiğim spor merkezinde 3 yaş üstü çocuklar için yoga dersleri var. Yaren’in şuandaki hareketliliğini görünce onun yoga yapmasını düşünemiyorum. Sınıfın altını üsütünü getirip, yoga dersini veren hoca tarafından katılımcıların motivasyonunu bozmaktan sınıftan atılabiliriz.:)

6 Ocak 2011 Perşembe

Eşleştirme Kartları

Bundan 3-4 ay önce aldığım eşleştirme kartlarını acaba çok mu erken aldım diye hayıflanmıştım ama şimdi iyi ki almışım diyorum. Zamanla Yaren kartlardaki tüm meyve-sebze-hayvan isimlerini ve renklerini öğrendi. İlk öğrendiği meyve Armut, daha sonraki ise Ananas olmuştu. Önceleri tam olarak isimleri telaffuz edemezken şimdi çok net bir şekilde hepsini söyleyebiliyor.

Şimdi ise bu kartlarla eşleştirme çalışmasına geçebildik. Her nesneden iki tane var, iki nesneyi yan yana getirip "ikiii" diye söyleyerek kartları birleştirebiliyor. Ancak bu süreç 10 dakikayı bile bulmadan tamamen sıkılıp, tüm kartalrı havaya atarak ve dağıtarak sıkıldığını belli ediyor.

Neden bilmiyorum, Yaren birşeyden çok çabuk sıkılıp başka birşeye dikkatini veriyor. Bu olağan bir süreç midir bimiyorum.????

Bunlar da İlginizi Çekebilir:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...