30 Ocak 2012 Pazartesi

ANNE KAR YAĞIŞINI GÖRMEYE BİR DAHA GİDELİM

Karın güzelliğini görmeyeli epey uzun zaman olmuştu doğrusu. Kızımın ise şimdiye kadar hiç kar deneyimi olmamıştı. Geçtiğimiz haftasonu bu keyfi yaşamak kısmet oldu. Çoook güzeldi, Yareni bu kadar heyecanlı görmemiştim. Çok sevdi karla oynamayı ve özellikle karda kaymasını.



                                                Kardan adamın yapılışına yardım ettik


                                                        Benim de katkım olsun :)


                                                       Enn çook da kaymayı sevdik

25 Ocak 2012 Çarşamba

KARDEŞİ Mİ ARKADAŞ MI?

Özellikle tek çocuklu anneler iyi bilirler, ikinci ne zaman diye hemen sorulur.

Kardeş olması gereklidir,

Çocuk da bunu isteyecektir,

İlerde birbirlerine destek olacaklardır,

Bu dünyada kardeşin yerini hiçbir şey dolduramayacaktır.

Bunlara tabii ki karşı çıkmak mümkün değil. Hepsi de doğruluk payı yüksek olan düşünceler. Benim de iki kardeşim var. Onların olmadığı bir hayat nasıl olurdu hiç bilemiyorum ama  iyi ki varlar diyorum. Üstelik annem bizleri o kadar zor günler geçirerek büyüttü ki, ondaki sabır ve gücü hep takdir etmişimdir.

Ama şimdi tek kız çocuğu olan bir anne olarak ikinci çocuk yapacak mısınız diye sorarsanız sadece HAYIRRRRR ! diyorum.

Yanlış anlaşılmasın, annelik dünyanın en güzel olayı. Bir bebeğin kollarında size gülümsemesi, size sonsuz sevgiyle bakması kadar bu dünyada güzel bir şey olamaz.

İkinci çocuğu düşünmememin benim açımdan  pek çok nedeni var

Yaren tüp bebek tedavisi ile oldu, tedavi süreci zaten çok zordu benim için

Bir de üstüne üstlük ikiz hamileliğimin beşinci ayımda apendist ameliyatı oldum. Yani hamile birinin başına gelebilecek en umulmadık bir şeydi. Hayatımın en kötü günleriydi diyebilirim.

Ameliyatlı ikiz bir gebelik geçirmek zaten zor iken bir de hamileliğimin yedinci ayında öyle bir kaşıntı başladı ki, bir insan kendi kendini parçalayabilir mi? evet yapabilir çünkü ben yaptım. Doktorum “Çiğdem bu kaşıntın beni korkutuyor demesinin ardından 2 gün sonra ise erken doğum yaptım.

Zaten sonraki süreçler de epey yıpratıcı oldu, oğlum yaşam savaşını kaybetti ama çok şükür kızımla bugünlere geldik. Yaren şuanda 3 yaşını doldurdu.

Dönüp arkama baktığımda tüm bunları ben mi yaşadım diye düşünüyorum. Sanıyorum tüm bu olanlar bana fazlasıyla yetti. Eski güçlü Çiğdem değilim artık. Arkadaşlarımın çoğu, yine aynı şeyler olacak diye bir şey yok diyorlar ama sorun bu değil. Sorun başlamak için zaten gücünüzün kalmaması. eee bir de yaş da önemli artık.

Büyük konuşmak istemiyorum ( bu konuda çok ders aldım çünkü ) anneliği çok sevmeme rağmen kardeş olayını düşünmüyorum.

Bu durumun Yaren’in büyüme sürecini ve sonraki hayatını nasıl etkileyecek bilmiyorum. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım. Arkadaşın ve sağlam dostlukların önemine hep inanmışımdır. Kardeşten daha farklı bir şekilde kendinize yakın bulduğunuz dostlarınız da olabiliyor. ( Benim böyle dostlarım var ) Umarım kızımın böyle dostları ve arkadaşları olur.

Yakınında hep sevenleri olur ve hiç yalnız kalmaz

Tek dileğim bu.

19 Ocak 2012 Perşembe

DOĞADAKİ SON ÇOCUK


Geçen hafta Adana'da düzenlenen kitap fuarından aldığım ve  TUBİTAK yayınlarından biri olan  Doğadaki Son Çocuk kitabını okuyorum şuanda.

Günümüzde hızla gelişen teknolojinin ve şehirleşmenin bizi doğadan nasıl uzaklaştırdığını ve  özellikle çocuklarımızın doğadan kopuşunu anlatan çook güzel bir kitap. 

Kitabı okurken bir an kendimi ve kızımı düşündüm. Evet biz de kopuğuz doğadan. Hava güzel olduğu zaman açık alanlara kaçmaya çalışıyoruz ama ne kadar gerçek doğa ile iç içe olabiliyoruz tartışılacak bir konu. Çocukların en sevdiği mekanlardan biri olan parklar bile o kadar yapay ki. Özellikle en son bizim buralarda parkların zeminlerine lastik bir malzemeden  döşeme yapıyorlar. Yazın sıcağında öylesine kötü bir lastik kokuyor ki anlatamam. Çocuklarımız şehirlerdeki serbest alan dediğimiz nadir yerlerden biri olan bu parklarda bile lastik bir döşemenin üstünde oynuyorlar. Onları korumak adına yapılıyor belki bunlar bilmiyorum ama toprağa basmak, toprakla ve kumlarla oynamak gittikçe azalıyor.

Geçen hafta sık gittiğimiz bir parka gittik, burayı da yeniden düzenlemişlerdi ve baktım ki yine aynı şey, parkın zemininde plastik bir döşeme var. Orta kısımda da küçük bir daire şeklinde alan ayırmışlar içine de kum dökmüşler. Kumla oynamak isteyenler bu küçücük alanda oynamaya çalışsın diye. Tabii kızım dahil olmak üzere tüm çocuklar parkta bir iki kaydı ve sallandı daha sonra saatlerce o minicik kum havuzun içinde oynadılar. Yani onlar da doğanın bir parçası olan toprak ve kumla oynamak istiyorlar.

Kendimizi düşündüm en son ne zaman bir ormanlık bir yere gittik, taş toprakla oynadık diye pek hatırlayamadım. Oysa özellikle ben o kadar çok severim ki doğa ile iç içe olmayı. Yaren doğmadan önce trekking grubumuz vardı ve tam gün süren uzun doğa yürüyüşleri yapardık.  Günün sonunda kilometrelerce yol yürümemize rağmen kendimi o kadar hafiflemiş ve mutlu hissederdim ki anlatamam. Ancak maalesef Yaren doğduktan sonra ara verdik ve bir daha da başlayamadık. Benim yürüyüşlerim devam ediyor ama sadece şehrin içinde.

Geçen hafta çalıştığım üniversite ortamında öğle arası yürüyüş yaparken yerde kozalaklar gördüm ve 3 tane aldım eve götürdüm. Yaren'e göstermek ve ne olduğunu anlatmak için. Yaren önce bu ne dedi sonra dokundu ve hoşuna gitmedi arkasına döndüğü gibi bulduğu ilk plastik oyuncağı ile oynamaya başladı. İşte o zaman farketim ki, biz doğa ile çok uzaklaşmışız.

Bahsettiğim kitabı fuarda gördüğümde de bu yüzden üstüne atladım ve hemen aldım. Okudukça pek çok şeyin farkına varıyorsunuz.Henüz bitirmedim devam ediyorum ve bir sonraki yazımda aldığım notları burada paylaşacağım kısmet olursa. Kitabı şiddetle tavsiye ederim, içinde bilimsel verilerle açıklanmış çok güzel bilgiler var.

Bu arada ben doğayı çoook özlemişim bunu farkettim. Bir an önce bir şeyler yapmalıyım.

Bunlar da İlginizi Çekebilir:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...